Minyatür Sanatı
Minyatür, önemli olayları kaydetmek için el yazmalarına başvurularak yazılan nüshaların içerisinde yer alan küçük boyutlu resimlerdir. Osmanlı dönemi kaynaklarında minyatür kelimesinin yerine tasvir veya nakış sözcüğü kullanılmış, minyatür sanatçısına da nakkaş veya musavvir adı verilmiştir.
Eski Türk sanatının en önemli temsilcisi durumunda olan Uygurlar köklü kültürleri ile Türk resim ve minyatür sanatı içerisinde önemli bir yere sahip olmuşlardır. Türklerin sanatlarını icra ederlerken bağlı kaldıkları unsurlardan en önemlisi dinleri olmuştur. Uygur minyatürleri İslam minyatürlerinin temelini oluşturmaktadır. İslam minyatürü üzerinde Türklerin etkisi, Selçuklular zamanında artmıştır. Selçuklu Türklerinin İran’dan Mezopotamya, Suriye ve Anadolu’ya yayılmasıyla ilk Türk-İslâm minyatür üslûbu doğmuştur. Osmanlı Devleti yıllarında da en parlak dönemini yaşamıştır.
Osmanlı Sanatında Minyatüre Ait İlk Örnekler
İslam dünyasının batısında XIV. yüzyılın ikinci yarısından sonra güçlenen Osmanlı Devleti’nde resimli el yazmalarının hazırlanması, padişahlar tarafından resim sanatının himaye edilmesi, İstanbul’un fethedildiği yılların sonrasına rastlar.
Türk minyatür sanatının örnekleri, başkentin Bursa’dan Edirne’ye ve sonra da İstanbul’a taşınmasıyla artmaya başlar. İlk eser, ketebesinde 1455-1456 yılında Edirne’de hazırlandığı belirtilen küçük boyutlardaki el yazması, gül ile bülbülün ümitsiz aşkını işleyen Dilsûznâme’dir.
Osmanlı Saray Teşkilatı İçinde Nakkaşların Yeri
Osmanlı Devleti’nin imparatorluk hâline gelmeye başladığı yıllardan sonra saray yönetimi, Osmanlı saray teşkilatı içinde ehl-i hıref adı altında sanatçı topluluğu oluşturmuştur. Sanatçıların ürettikleri eserler Türk sanatına özgü özelliklere sahiptir. Evliya Çelebi (ö. 1682) İstanbul’un nakkaşlar ve ressam nakkaşlar esnafını ayrıntılı olarak anlatır. Bu esnafın bir kısmının başka yerlerde veya evlerinde çalıştıklarını, işlerini dükkânlarda icra edenlerden bazılarının meşhur musavvirlerin rengârenk işlerini, bazılarının Şehnâme kahramanlarının tasvirlerini dükkânlarının duvarlarına astıklarını Evliya Çelebi’den öğreniyoruz.
Saray nakkaşhanesinde resimlendiği bilinen eserlerden biri 15 Muharrem 921 (2 Mart 1515) tarihli Mantıku’t-tayr’dır. Ferîdüddin Attâr’ın (ö. 1221) bu eserinin Türk tasvir sanatı için özel değeri, ileriki yıllarda Osmanlı minyatürünün önemli bir grubunu oluşturacak örneklerden biri olmasından ileri gelmektedir.
Minyatür Sanatında Büyük Tasarımların Başlaması
Osmanlı’ya özgü ögelerle minyatür ressamlığında imparatorluk üslubunun 1520’li yıllardan sonra XVI. Yüzyılda ortaya çıktığı anlaşılıyor. Bu yıllar Osmanlı Devleti’nin doğuda ve batıda güç kazanmaya başladığı dönemin başlarıydı. Saray nakkaşhanesinin teşkilatlanmasında, sanat ürünlerinin imparatorluğun şanına yakışan tarzda, sanatın gücün gösterisi hâline gelmesinde sanat hamisi olarak Sultan Süleyman’ın (1520-1566) ve veziriazamlar; Rüstem (ö. 1561) ve Sokullu Mehmed (ö. 1579) paşaların rolü olmuştur. Yavuz Sultan Selim ile Kanûnî Sultan Süleyman devirlerinde Osmanlı minyatürü önemli aşamalardan geçerek özgün üslûbuna doğru yönelmiştir.
Nakkaşhane yönetimi İslam kitap ressamlığına, resimlenecek eserlerin konusunun seçimine de yenilikler getirmiştir. Padişahların katıldıkları savaşlar, elçi kabulleri, padişahların av, cirit, ok atmadaki hünerleri, yürüyen ordu alayları, düğün şenlikleri, padişah portreleri resimlenmek için seçilen konulardır.
1595 yıllarına doğru saray yönetimi nakkaşhaneden, Müslümanların ilk dönemlerinin tarihinin, Hz. Muhammed’in (s.a.v) hayatının resimlendirilmesi isteğinde bulunması üzerine, kalabalık bir musavvir kadrosu görevlendirildi. 1388 tarihinde Erzurumlu Darîr tarafından yazılan Siyer-i Nebî, bunun için en uygun eserdi.
Hz. Muhammed (s.a.v) eserde de vurgulandığı gibi peygamberliğinin yanı sıra, bir devlet adamı, kahraman bir askerdi. Dinî kişiliği; yaptığı savaşlar, ordu yürüyüşleri, toplantı sahnelerinin anlatıldığı eserin üslup özelliklerinden, resimlemeden sorumlu kişilerin Nakkaş Osman ve Nakkaş Hasan olduğu anlaşılmaktadır.
Kitap sanatını destekleyen Osmanlı sultanlarının XVII. yüzyılın ikinci yarısından sonra Edirne sarayında yaşamaya başlamaları, bir grup sanatçının Edirne sarayında çalışmalarını sürdürmelerini sağlamıştır. Ancak, Edirne saray nakkaşhanesinin bu dönem çalışmalarına ilişkin malzemelerin XIX. yüzyılda sarayın yıkılıp yok olması yüzünden bugüne ulaşamadığı düşünülmektedir.
KAYNAKÇA
TDV İslam Ansiklopedisi, Ankara 2020
Banu MAHİR, “Osmanlı Minyatürü”, İstanbul 2012
Zeren TANINDI, “İstanbul Sarayının Resim Hazinesinden: Osmanlı Sanatında Minyatür”, Cilt 7