HAKK YOLUNDA YÜRÜYENLER VE 10 MUHARREM - M.FATİH ÇITLAK

HAKK YOLUNDA YÜRÜYENLER VE 10 MUHARREM - M.FATİH ÇITLAK

03 Ekim 2017 Salı M. Fatih Çıtlak

Bu yazıyı şâyet yazıldığı günde yani 10 Muharrem 1439 Cuma günü okuyorsanız muhakkak sizin duygu dünyanızı oluşturan değerlerle birlikte sohbet ediyoruz demektir.


İnsan zaman ve mekânla mukayyed bir varlıktır. Ama insanı diğer canlılardan ayıran önemli özelliklerden biri de tarih şuurudur. Köklerinden, yaşanmış insan hayatından, geçmiş nesillerden haberdar olmayan bir kişi hayatın anlamını kavramakta, kendisinin ve neslinin devamını sıhhatli şekilde temin etmekte başarılı olamayacaktır.


Diğer canlıların böyle bir sorunu yoktur. Onlar içgüdüsel olarak hem kendilerinin hem de zürriyetlerinin hayatlarını bir şekilde sağlarlar. Köksüz, kimliksiz, şahsiyetsiz hayat sürmek insana yakışır ve insanın değerlerine uygun bir yaşayış tarzı hiçbir zaman olmamıştır.


Zulümle, fitne, fesat, çekişme, hırsla hayat sürdürmeye “yaşamak” adı veriliyorsa buna bir şey diyemeyiz. Ama sürünmekten beter olan böylesi bir hayat; varlığı ve yokluğu arasında konuşulacak, tartıya gelecek bir değer bile ifâde etmez.


10 Muharrem; bize nasıl bir hayat yaşamamız gerektiği hakkında en önemli hâtıraları, hâdiseleri barındıran, bizi bu noktada düşünmeye sevk eden en önemli insânî değerlerimizi barındırır.


10 Muharrem; sadece zevk ü sefâ içerisinde gününü gün etmenin ve “Ne olursa olsun, bana bir şey olmasın” düşüncesinin tarihi süreç içerisinde nasıl iflas ettiğini gösteren bir olgudur.


10 Muharrem; güzel, mesut, bereketli bir hayat yaşamak için can vermeyi, candan geçmeyi, canana, sevgiliye kavuşmak için “Önce canan, sonra can” düşüncesinin hâkimiyetini îlân eden bir tarihtir.


ÖNCE CANAN


İster maddî sahada isterse mânevî mecrada olsun hiç şüphesiz peygamberlerin hepsi insanlık tarihinin en önemli nirengi noktalarını temsil ederler. Bugün tarih bilincinden konuşuyorsak, iyi kötü elimizde kendi köklerimiz hakkında mâlûmat varsa bunların hepsi ya bir peygamberden intikal eder yahut bir ulu nebiden senet alınarak bizlerde farkındalık oluşturur.


“Önce canan.”


İlk önce yâr, sevgili... Hayatım için bir hedef, insanca, fıtratıma uygun gaye.


“Sonra can.”


“Yemek, içmek, zevk almak, mal mülk toplamak hatta kendi benliğim, şahsiyetim bunların hepsi daha sonraya kalması gerekenler.”


Bu düşüncenin peygamberlerde nasıl hayat bulduğunu 10 Muharrem penceresinden seyrederek görmek mümkündür. Hazret-i Âdem’in (AS) tövbesinin kabulü, Nuh tufanının ve insanlar üzerindeki ilâhî gadabın duâ ve gözyaşlarıyla dinmesi, Hazret-i İbrahim (AS), Hazret-i Yakup (AS), Hazret-i Musa (AS) ve daha nice peygamberlerin hep “Önce canan” diyerek yaşayıp, 10 Muharrem’de nasıl hayatlarının bizlere örnek haline geldiğini bu sayede görmekteyiz.


Peygamberlerin bu bayrağı elden ele sancaklar şeklinde taşıyarak hepsinin “Liva’ül-hamd” isimli Efendimiz’in (SAS) bayrağı altında halka halka, zümre zümre bir araya gelip; mânâ için maddeyi ve dünyayı bir imtihan, bir şükür ve kulluk yeri olduğunu en güzel şekilde İslâm şuurunda göstermeleri elbette boşuna değildir.


Nasıl bizim şanlı bayrağımızın hür şekilde kendi ufkumuzda dalgalanması birçok bedenin, kan ve terin bu yolda sarf edilmesiyle mümkün olmuşsa bugün yaşayabildiğimiz veya hakkıyla yaşayamasak da âdabı, erkânıyla bozulmadan, tertemiz ve saf olarak karşımızda İslâm ismiyle parıldayan bu dinin de bizlere gelmesi büyük emek ve fedakârlıklarla olmuştur.

 

Aç